25 Kasım yaklaşıyor. 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı direnen ve örgütlenen Mirabal kardeşlerin rejim tarafından öldürülmelerinin yıldönümüdür. Bu tarih, 1999 senesinde, Birleşmiş Milletler tarafından kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü ilan edilmiştir. Bu gün, kadınların şiddetin her türüne karşı evde, iş yerinde, sokakta ve tüm toplumsal alanlarda seslerini yükselttiği, dayanışmayı büyüttüğü bir mücadele günüdür.
Peki biz 25 Kasım yaklaşırken, kadına şiddetle mücadelede hangi noktadayız?
Bizler kadına yönelik şiddetle mücadele ettikçe, patriyarkal kapitalizm kadına zarar verecek yeni yöntemler geliştirmeye devam ediyor. Hepimizin bildiği gibi, kadına yönelik şiddetle kastedilen sadece fiziksel şiddet değildir, şiddettin birçok boyutu vardır. Fiziksel şiddetin yanı sıra ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, flört şiddeti… Bunlar, kadınların mücadeleleri sayesinde görünürlük kazanıp şiddete karşı mücadelemize yeni boyutlar kazandırmıştır. Bu şiddet türlerinden biri de, gündelik hayatımızda, belki de biz hiç fark etmeden, büyük yer kaplayan dijital şiddettir. Teknolojik gelişmelerin peşi sıra birbirini kovaladığı günümüzde, sanal dünya, kadınlar için şiddetin yeni ortamı hâline gelmiş vaziyettedir.
Patriyarkanın en küçük hücresi: Aile
Geçtiğimiz günlerde, bir sosyal medya platformunda kadınların sistematik olarak linç edildiğine şahit olduk. Sosyalist feminist kadınlar, sosyal medyada sağcı hesaplar tarafından hedef gösterildiler ve AKP hükümetinin kişisel verilerimizi korumaktaki acizliği yüzünden aynı sağcı hesaplar, hedef gösterdikleri kadınların tüm kişisel verilerine ulaşabilir oldular; ailelerinin iletişim bilgileri de dahil! Sosyal medyada uyguladıkları şiddetle yetinmeyen failler, kadınları ailelerine ulaşmakla tehdit etmeye başladılar. Muhbirlik, CİMER’e şikâyet etme, beğenmediğin paylaşımın altına emniyeti etiketleme… Bunlar günümüz sağının normali hâline gelmiş saldırılardır. Ancak, bir erkeğin ideolojisinden ötürü ailesine şikâyetle tehdit edilmesi pek de denk geldiğimiz bir olay değildir. Bu şiddetin kadınlara uygulanıyor olmasının sebebi; aile kurumunun, kuruluş itibariyle egemen sistemin tesisinin işbirlikçisi olması ve normun dışına çıkan kadınları cezalandırmak için başvurulacak ilk merci olarak görülmesidir.
Kapitalist patriyarkal devletin tezahürünü aile içinde görmek mümkündür. Kadının, şiddeti ilk ve en yaygın olarak yaşadığı alanın hane içi olması da bu anlamda şaşırtıcı değildir. Elimizdeki verilere göre, geçtiğimiz sene içinde gerçekleşen kadın cinayetlerinin yüzde 65’i hane içinde yaşanmıştır.[1] Sanal ortamda psikolojik şiddete uğratılan kadınların fiziksel olarak da “cezalandırılmaları”, aileye ulaşıp şikâyet etmek gibi yöntemlerle adeta ailenin inisiyatifine bırakılır. Sistem tarafından makbul görülmeyen kadınlar, sanal ortamda şiddete uğradıktan sonra bir de aileleriyle tehdit edilirler. Burada ailenin vereceği refleksin egemen sistemin refleksiyle paralel olacağına kesin gözüyle bakılır. Zaten sistemin sürdürülebilmesinin yapı taşı olan ailenin, patriyarkal kapitalist sistemin çıkarlarını korumaması hayal bile edilemez!
Dijital şiddette ailenin rolünü bir de kamu hastaneleri örneğinde görebiliyoruz. Kamu hastanelerinde, özellikle Kadın Hastalıkları ve Doğum branşına muayeneye giden kadınların da yer yer dijital şiddete uğrayabildiklerini ve bu şiddet sonucunda da devreye ailelerinin sokulduğunu görebiliyoruz. Reşit olmalarına rağmen bu kadınların muayene olduklarının bilgisi, ultrason ve tahlil sonuçları; aileleriyle SMS yoluyla paylaşılabiliyor.[2] Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na aykırı olan bu uygulama, esasen bir suç. Ancak kadın, ailenin mülkü olarak görüldüğü için bu durum normal karşılanıyor. Tabii burada kadının cinselliğinin mevzubahis olması veya doğum gibi kadının kendi kararına bırakılması istenmeyen durumlarla alakalı bir branşın öne çıkması hiç de önemsiz bir detay değildir. Konuyu münferit bir örnekten sistematik bir baskı hâline getiren de bu detaydır. Kadının kendi cinselliği ve bedeni üzerindeki hakkı yok sayıldığı için, kadının denetlenebilmesi adına, bu başlıkları ilgilendirdiği düşünülen uygulamalardan aile de haberdar edilir.
Kadınların uğradığı dijital şiddet, görüldüğü üzere, diğer şiddet türlerinde de olduğu gibi, sadece ideolojik olarak ya da cinsellik bağlamında makbul görülmeyen kadınları cezalandırmaktan ibaret değildir. Bu, herhangi bir kadının sadece kadın olduğu için yaşayabileceği bir şiddet şeklidir. Her ne kadar erkekler de bundan nasibini alıyor olsalar da yapılan araştırmalara göre kadınlar ve genç kızlar, siber zorbalığa daha sık hedef olurlar.[3]
Yeni teknolojiler cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor
Kapitalizm ve patriyarkanın işbirliğiyle milyon dolarlık bir endüstriye dönüşmüş olan güzellik endüstrisinin gerçekçi olmayan standartlarının kadınların üzerinde yarattığı baskı yadsınamaz. Sanal dünya, bu standartların dışına çıkan kadınları cezalandırmanın ve teşhir etmenin birincil alanı hâline gelmiştir. Bir kadının herhangi bir fotoğrafı, patriyarkanın gözünde kendisinin tüketimine tabi bir metadır ve bu sebeple her kadın da sistemin empoze ettiği standartlar içerisinde yer almalıdır. Çok açık giyinmemelidir ama çok kapalı da olmamalıdır, kesinlikle şişman olmamalıdır ama çok zayıf kadın da kadın mıdır?
Leylicem Seçgin ve Kevser Tarı Selçuk sosyal ağların etkisini tartışırken şöyle diyor, “Günümüzde giderek artan sayıda kişinin internete ve sosyal ağlara erişimi, bu ağlarda yorum ve paylaşım yapabilmesi, yorum ve paylaşımları yaparken isim ve cinsiyetini saklayabilmesi veya takma isim kullanabilmesi gibi pek çok özellik internet ortamının kadınlar için adeta bir şiddet aracına dönüştüğünü göstermektedir.”[4] Herkes kendi fikrini içinden geldiğince, karşısındakinin psikolojisine olan etkilerini umursamaksızın paylaşıp, kadınlara “daha güzel” olmanın tavsiyelerini vermeyi kendinde hak görür. Öte yandan genç yaşta siber zorbalığa maruz kalmanın, kişinin intihar ve kendine zarar verme ihtimalini iki kat artırdığı kanıtlanmıştır.[5] Yine de erkeklere çoğunlukla anonimliğin ve bir ekranın arkasında olmanın getirdiği mesafeye de güvenerek akıllarına gelen her şeyi kadınlardan talep edebileceklerini düşündüren patriyarka, sanal dünyada her yerdekinden daha güçlüdür.
Peki, özel hayata anonimliğe sığınarak yapılan bu müdahalelerde, toplumun kadınlar dışında kalan kesimini ilgilendirdiği düşünülen şey nedir? Kadın bedeninin, kadının kendi kararlarına tabi olduğunu sistematik olarak reddeden bu insanlar için kadın bedeni, bilakis onların müdahale alanıdır. Kadın bedeni, kadının kendisinden başka herkesi ilgilendirir; çünkü kadın bedeni, bu sistem içerisinde, kendisi dışında herkesin yorum yapmasının normalleştiği bir objedir. Herhangi bir kadının bedeninin kendilerini de ilgilendirdiğini sanmaları da bu yüzdendir.
Bunun yanı sıra, dijital şiddeti konuşurken bahsetmemiz gereken önemli konulardan biri de günümüzün çığır açan teknolojisi yapay zekâdır. Ancak acaba yapay zekâ teknolojisi, insanlığın tümü için eşit mi gelişiyor, yoksa sistemin yarattığı eşitsizlikleri yeniden üretip kadın düşmanlığını daha da güçlendirerek kadınlar pahasına mı gelişiyor?
Geçtiğimiz günlerde Amerika’da yaşanan bir olay, yapay zekâ sebebiyle yaşanan ilk intihar olayı olarak servis edildi.[6] Bu habere göre yapay zekâyla sohbet edip duygusal bağ kuran 14 yaşında bir erkek çocuğu intihar etmişti ve ailesine göre intiharının müsebbibi, bu yapay zekâ programıydı. Bu, pekâlâ doğru olabilir ama bu olay yapay zekâ sebebiyle yaşanan ilk intihar vakası mıydı? Biraz geriye gidersek, bunun aslında doğru olmadığını görüyoruz. Yapay zekâyla pornografik görüntüleri hazırlanıp okulundaki erkeklerin bulunduğu bir WhatsApp grubunda dolaşıma sokulduğu için intihar eden bir genç kızın haberi, bize bunu göstermektedir.[7] Başka bir araştırmaya göre internette dolaşımda olan deepfake* videoların yüzde 96’sının, kadınların rızasına dayanmadan oluşturulan pornografik videolar olduğunu görüyoruz.[8] Bu teknolojik araçlar, gençlere ve kadınlara yönelik tam da bu şekilde kullanılacaklarını öngörmek hiç de zor olmamasına rağmen, herhangi bir önlem alınmaksızın kullanıma sunuldular. İşte bu yüzden, kadınlar pahasına geliştirildiklerini iddia etmek mümkün.
Günümüz sosyal medyasının gelişimi, kadınların ısrarlı takiple karşı karşıya gelmesini de kolaylaştırmaktadır. Herhangi bir AKP üyesini eleştiren bir paylaşım yapıldığında kapımızda biten kolluk kuvvetleri, ısrarlı takip sonucu şikâyetçi olan kadınları, yapılacak bir şey olmadığını söyleyerek geri yollayabilmektedir.
Sanal dünyada örgütlü şiddet
Özellikle son dönemde gündeme gelmeye başlayan “incel”lerle birlikte, dijital dünyaya hâkim olan kadın düşmanlığı herkesin gündemine girmeye başladı. Incel (İngilizce “involuntary celibate” kelimelerinin kısaltması) istemsiz bekâr anlamına gelir. Bunu patriyarkal sistemin içinde kendi hâkimiyetlerine inanarak toplumsallaşan erkeklerin, gerçek dünyaya çıktıklarında yaşadıkları erkeklik krizi olarak tarif etmek belki de daha doğru, çünkü mevzu bu erkeklerin yalnız olmasından çok, kendilerine kadınların üzerinde hükümranlık vadedilmiş olmasına rağmen yalnız oluşları karşısında yaşadıkları öfke ve hayal kırıklığıdır. Kapitalizm ve patriyarkanın erkeklik içerisinde de bir hiyerarşi yaratacağını tahmin edememiş olanların, hegemonik erkeklik karşısında öfkelerini sisteme değil, kadınlara yöneltmesidir mevzubahis olan. Dijital şiddet konusunda incel mevzusunun önemiyse, bu erkeklerin sanal dünyada örgütleniyor ve bu eğilimin özellikle genç erkekler arasında hızla yayılıyor olmasıdır. Elbette bir arada hareket eden gerçek bir örgütlülükten bahsedemiyor olsak da, özellikle ABD gibi ülkelerde, forumlar aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurduklarını, gerçek hayattan ziyade sanal dünyada aktif olduklarını biliyoruz. Twitter’da kısa bir arama ile ABD’de silahlı saldırı düzenledikten sonra intihar eden, bu saldırıya kadar giden süreçte hazırladığı videolar ve yazılarla, öldükten sonra da arkasında bıraktığı manifestoyla özellikle incel camiada ilahlaştırılan Elliot Rodger’ın** ismine ya da resmine sahip onlarca hesap bulmak mümkündür. Bu erkekler sanal dünyada bir araya gelirken, aynı zamanda beğenilmemek gibi sebeplerle kendilerinde yer etmiş özgüvensizlikleri ile kadınlara dönük öfkelerini sanal mecralarda dışa vuruyorlar ve mizojini, bu gruplar yüzünden çok daha kolay yayılıp hedefini bulabiliyor.[9]
Sanal ortamlarda kadın düşmanlığı etrafında örgütlenen birçok gruptan bahsetmek mümkün, inceller bunun sadece bir örneğidir. İngilizce’deki “manosphere” terimi bunu ifade etmek için kullanılıyor. İngilizce man (erkek) ve sphere (küre) kelimelerinin birleşmesinden oluşan manosphere; masküleniteyi, mizojiniyi, feminizm düşmanlığını öven çeşitli sanal örgütler, bloglar ve forumların tamamını ifade eder. Bu alan, çeşitli "erkek hakları" grupları, kadınların nasıl tavlanacağı üzerine forumlar, hegemonik erkekliği "alfa erkeklik" olarak tanımlayıp buna nasıl ulaşılacağı üzerine paylaşımlar yapan sayfalar gibi örnekleri de içerir.
Ülkemizde de benzer sanal örgütlenmeleri görmek mümkündür. Facebook’ta sözde “mağdurların” birbirlerinden tavsiye ve taktik alabilmesi amacıyla kurulmuş olan nafaka mağdurları sayfaları, Twitter’da “günümüzde asıl ezilenin erkek olduğunu iddia edip onun haklarını savunmaya soyunan “Erkekleri Koruma Derneği” ve benzeri sayfalar, Instagram’da gerçek bir “erkek” olmaya yardım ettiğini iddia eden “Kırmızıpill” sayfası ve daha nicesi. Bunların hepsi, maskülenite övgüsü ve mizojini çevresinde örgütlenmiş “manosphere” terimine dahil edebileceğimiz gruplardır.
Peki ne yapacağız?
Çok uzun süredir sosyalist çevrelerde, sanal dünyaya karşı bir kaybetmişlik tavrı hâkim. Sağın internetteki örgütlülüğünü kabullenmiş vaziyetteyiz. Bununla ilgili bir şey yapmak gerektiği konusunda herkes hemfikir ancak kimse o ilk taşı atan olmaya da gönüllü değil. Ancak bu mecralardaki varlığımız, şu sayılarla birlikte büyük önem kazanıyor: Yapılan araştırmalara göre mobil internet veri harcamalarının yüzde 37’sini YouTube oluşturuyor. Bu istatistik, siteyi, en fazla vakit harcanan platformlardan biri kılıyor. Bunun yanında elimizdeki bir başka veri de YouTube’da izlenen videoların yüzde 70’inin bizim seçtiğimiz videolar değil, YouTube algoritmasının bize önerdiği videolar olması. Bu bilgiyi, YouTube algoritmasının kişiyi ekran başında daha uzun süre tutabilmek için verdiği önerilerde kullanıcıları giderek daha radikal videolara yönlendirdiği bilgisiyle birleştirdiğimizde, YouTube’da vakit geçiren ortalama bir erkeğin birkaç video sonra kendisini mizojininin kucağında bulacağını söylemek mümkün.[10] Bunu test etmek için yapılan bir denemede, “Feminizm nedir?” diye aratıp pro-feminist bir video ile YouTube kullanmaya başlayan bir kullanıcı, otomatik olarak oynatılan ikinci videoda kendisini alt-right bir programcının videosunda bulmuştur.[11]
İnternet durağan bir şey değil, bundan on yıl önce bulunduğu yerde de değil. Bu kadar değişken bir mecraya “girmeye geç kalmış olmak” aslına bakarsanız pek mümkün de değil. İnternet her gün kendini yeni gündemler, teknolojiler, siteler ve platformlar üzerinden yeniden kurarken hangi noktadan dahil olursak olalım, günceli yakalayabiliriz. Bu yüzden, sokak kadar sokağın dışındaki alanları da sağa bırakmamamız ve bu alanlardaki örgütlülüğümüzü de güçlendirmemiz gerekiyor. Verilerin gösterdiği gibi, belki de hiçbir sosyal medya kullanıcısının tükettiği içeriklerin seçimini tam anlamıyla hür iradesiyle yapamadığı bir durumda, bu alanlardan vazgeçmemiz mümkün değildir.
* Yapay zekâ kullanılarak hazırlanan videolar.
** Elliot Rodger, 2014 senesinde, kendisiyle ilgilenmedikleri için kadınları ve ilgilendikleri erkekleri cezalandıracağını söyleyen bir videoyu YouTube’a yükledikten sonra silahlı saldırıda bulunmuş, 6 kişiyi öldürüp 14 kişiyi yaraladıktan sonra da intihar etmiştir.
Referanslar
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, “2023 Yıllık Veri Raporu”, (Çevrimiçi), https://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/3088/2023-yillik-veri-raporu
İlayda Kaya, “Sisteminizin mağduru yine kadınlar”, (Çevrimiçi), https://www.birgun.net/haber/sisteminizin-magduru-yine-kadinlar-554301, 24 Ağustos 2024.
European Institute for Gender Equality, “Cyber Violence against Women and Girls Key Terms and Concepts” (Çevrimiçi), https://eige.europa.eu/sites/default/files/cyber_violence_against_women_and_girls_key_terms_and_concepts.pdf, 2022, s.1.
Leylicem Seçgin, Kevser Tarı Selçuk, “Sanal Ağların Distopyası: Kadına Yönelik Şiddet”, Dünya Bilimleri Dergisi, (Çevrimiçi), https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2405119, Ocak 2023, s. 207.
Suicide Prevention Resource Center, “INTERNATIONAL: Young Victims of Cyberbullying Twice as Likely to Attempt Suicide and Self-Harm”, (Çevrimiçi), https://sprc.org/news/international-young-victims-of-cyberbullying-twice-as-likely-to-attempt-suicide-and-self-harm/, 4 Mayıs 2018.
TOI World Desk, “First AI Death? Character.ai faces lawsuit after Florida teen’s suicide. He was speaking to Daenerys Targaryen”, (Çevrimiçi), https://timesofindia.indiatimes.com/world/us/first-ai-death-character-ai-faces-lawsuit-after-florida-teens-suicide-he-was-speaking-to-daenerys-targaryen/articleshow/114511374.cms, 23 Ekim 2024.
NDTV World, “UK Teen Died By Suicide After Bullies At School Shared Her Fake Nudes”, (Çevrimiçi), https://www.ndtv.com/world-news/uk-teen-died-by-suicide-after-bullies-at-school-shared-her-fake-nudes-4927916, 25 Ocak 2024.
Kristin Houser, “Study: Porn Accounts for 96 Percent of Deepfakes Online”, (Çevrimiçi), https://futurism.com/the-byte/porn-deepfakes-96-percent-online, 2019.
Anna Kelsey-Sugg, Bec Zajac, “Misogynistic 'radicalisation' of boys online has these experts calling for change”, (Çevrimiçi), https://www.abc.net.au/news/2021-04-03/misogyny-anti-women-terrorism-extremist-groups-online/100031678, Nisan 2021.
Laura Bates, Men Who Hate Women, Londra, Simon & Schuster UK Ltd, 2020, s. 246.
A.g.e.