Türkiye’nin de tarafı olduğu BM Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre devlet; yaşama, barınma, güvenlik, sağlık, eğitim, beslenme, oyun, kültürünü yaşama, yaramazlık gibi 54 maddeden oluşan hakları güvence altına almakla yükümlüdür. Bu yazıda sözleşmenin yeterli olup olmadığı kısmına girmeden, temel olarak okul çağındaki çocukların beslenme hakkının güvence altına alınıp alınmadığını tartışacağım.
4058 sayılı yasaya göre çocukların haklarını koruma yükümlülüğünü ilan eden Türkiye, gün geçtikçe ilgili yasanın geçerliliğini daha fazla rafa kaldırıyor. Dünya Gelişim Raporu Seçilmiş Göstergelerine göre Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 27 ile Sri Lanka (Yüzde 25), Cezayir (Yüzde 22,6), Tunus (Yüzde 7,6) gibi ülkelerin gerisindedir. Yoksulluğun her geçen gün derinleşmesi çocukların fiziksel, bilişsel, sosyokültürel alanlarını doğrudan etkilediği gibi okullaşma oranını da etkilemektedir. Toplumun %26,5’ini oluşturan çocuklar, birçok yönüyle çocuk ihmaline maruz kalmaktadır.
Kişisel tasarruf karın doyurur mu?
A.Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin beslenme gibi fizyolojik ihtiyaçları kapsayan en alt basamağından bir üst basamağa çıkmak, kapitalist sistemin dayatması ile neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bu yakıcı sorun karşısında ise gıda şirketleri, reklam şirketleri aracılığıyla renkli ambalajların görsellerini hayatımıza taşırken diğer bir taraftan da devlet yetkilileri yoksulluğun azaldığını ilan ediyor. Saray şürekâsı bir taraftan halka tasarruflu olmayı, porsiyonları küçültmeyi pervasızca önerirken diğer taraftan her kırk saniyede bir asgari ücret harcamaktan geri durmuyor.
Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırması Merkezi (BİSAM) tarafından yapılan araştırmaya göre Haziran 2024’te dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 19 bin 44, yoksulluk sınırı ise 65 bin 874 lira. Sağlıklı ve dengeli beslenmenin maliyeti yetişkin bir erkek için aylık 5 bin 330, yetişkin bir kadın için aylık 5 bin 56 lira, 15-18 yaş arası çocuk için 5 bin 336 lira, 4-6 yaş arası çocuk için ise 3 bin 323 liradır. TÜRK-İŞ’in araştırmasıyla belirlenen geçim maliyetleri hesaplaması da bundan pek farklı değil. Bunlara göre, tasarruf vaazları verilen halkın sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi, yani sadece mutfak masrafını karşılayabilmesi için dahi asgari ücrete en az 2 bin 43 lira zam yapılması gerekiyor.
Derinleşen yoksulluğa karşı MEB’in tutumu
Uzun süredir veliler, kadın örgütleri, sendikalar ve birçok siyasi parti okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek verilmesi talebiyle birçok eylem yaptı, konuyu meclis gündemine taşıdı ve davalar açtı. Bu talebin, halk nezdinde son zamanların en etkili taleplerinden birisi olduğunu söylemekte yarar var. Artan ve derinleşen yoksulluk işçi sınıfının, kadınların, yaşlıların ve çocukların en önemli sorunu hâline geldi. Özellikle bir gıda krizini yaşadığımız son yıllarda, okula aç giden ve okuldan aç dönen çocuklar gündemimizin önemli bir parçası oldu.
Yürütülen mücadele sonucunda ülke genelinde bir hak talebi olarak yaygınlaşmasıyla Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Şubat 2023’ten itibaren okul öncesi eğitimde ve taşımalı okullarda öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verme kararı aldı. Bu uygulama bir dönem devam etti. 2023-2024 eğitim öğretim yılında ise okullara gönderilen bir yazıyla günde bir öğün ücretsiz yemek uygulaması son buldu. MEB’in 2024-2028 Stratejik Planı’nda bu talebe yer verilmedi. MEB, reklam panolarında reklamını yaptığı uygulamayı böylece sessiz sedasız yürürlükten kaldırdı. Halka sefaleti yaşatmakta 2022 yılında dünyada 10. sıraya yerleşen Türkiye; çocukların beslenme hakkı ihlali ile kronik hastalıkları olan, yeterli fiziksel ve bilişsel gelişim sağlayamayan çocukların yetişmesine sebep olmaktadır.
Yeni eğitim öğretim yılına girerken
2024-2025 eğitim öğretim dönemi başlarken derinleşen yoksulluk kendini daha da açık şekilde göstermekte, geçen yıl 5 bin lira olan kırtasiye masrafları bu yıl 15 bin lirayı bulmaktadır. Bir çocuk öğle yemeğinde sadece su içip simit yese dahi aylık 400 lira harcamak zorunda. Hâl böyleyken, okul masraflarının kısılması için her dört çocuktan birisi okulda aç kalmakta ve liseye geçtiğinde okulu bitiremeden örgün eğitimin dışına çıkarak açık öğretim ya da MESEM’lere kayıt yaptırmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda devlet desteği ve teşvikiyle çocuklar, patronlar için masrafsız, devlet için de ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaktadır. "Eğitimde artan metalaşma işe yarar bilginin, anlam üretmekle birlikte piyasa değeri olmayan bilgi üzerindeki baskısını derinleştirmektedir." (Kurul) Bu da gösteriyor ki sermayenin sürdürülebilirliğini ve sömürü sisteminin genişlemesini sağlamak için çocuklar kolayca heba edilmektedir.
Günde bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek talebine karşı devlet yetkilileri "kaynak yok" diyorlar. Bütçe görüşmelerinde MEB’e ayrılan bütçe her yıl düşürülüyor, ayrılan bütçeden de protokoller aracılığıyla dini vakıf ve derneklere yüzde 2,55 kaynak veriliyor. Oysaki 2024 bütçesinin yüzde altısıyla bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek talebi karşılanabilir. Bu bütçenin ayrılmasının mümkün olduğunu hepimiz biliyoruz. Mesela Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, MEB’in 23 biriminin 19’undan daha fazla bütçe kullanmaktadır. Bu kuruma ayrılan bütçe 41 milyar 668 milyon 290 bin lira. MEB’in, 24 Kasım 2023'te düzenlenen protokol organizasyonları için 12 milyon 580 bin lira harcadığı açıklanmıştır. 2024 yılında sermayenin ödemesi gereken 2 trilyona yakın vergi borcunun iktidar tarafından silindiğini de düşünürsek aslında "kaynak yok" söyleminin sadece yoksul halk ve çocuklar için geçerli olduğunu görmüş oluyoruz. Anayasanın 45. maddesinin uygulanması için de, okullarda bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek talebinin karşılanması için de, MESEM’lerin kapatılıp çocukların tüm ihtiyaçları karşılanarak örgün eğitime dahil edilmesi için de yeterince kaynak olduğu ortada. Haklı olan "Okullarda Bir Öğün Ücretsiz Sağlıklı Yemek" talebimizi haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Kurul, Nejla. Geleceğin eğitimi ve ‘yeni’ zorunlu eğitim modeline ilişkin çıkarımlar. Eğitim Bilim Toplum, 10(39), 2012, s. 42-77.